DİNÇER KARACALAR-İSTANBUL
Anneler ve çocuklar odağında çalışan markalara danışmanlık ve iç görü hizmetleri sunan, “Anneleri Anlayan Marka Olmak” kitabının yazarı Esra Baykal, “Cinsiyet eşitliği algısını değiştirmenin en kolay yolu ekran temsilidir. Kültürümüze işlemiş kadın rolünü ancak ekranlarda popüler olan dizileri, içerikleri değiştirirsek başarabileceğiz” diyerek, en çok izlenen mecra olan televizyonda yayınlanan dizilerin yapımcılarının ve senaristlerinin bu sorumluluğu üstlenmesi gerektiğini dile getirdi.
Düşünceleri, trendleri, fikirleri ve kişisel değişim noktalarını hala en çok etkileyen mecra olan televizyonda izlediğimiz dizilerdeki kadın prototipleri değişmediği sürece, toplumsal rollere bakış açımız da değişmeyecektir.
1950’lerden beri cinsiyet eşitliğinin büyük bir sorun olduğu dile getirilse de 2021 yılına geldiğimiz bugünlerde aslında büyük bir adımın atılmadığını görüyoruz. Televizyonda izlediğimiz yerli veya yabancı pek çok dizide kadınların ve erkeklerin rolü artık kemikleşmiştir.
2011 yılında, Jennifer Siebel Newsom tarafından hazırlanan ve “Miss representation” başlıklı, medyada kadınların klişeleşmiş rollerini ele alan bir belgesel, medyanın hâlihazırda yerleşik olan klişeleri pekiştirerek toplumsal cinsiyet rolleri algımızı şekillendiren görüntüler ve içerikler geliştirdiğini ortaya koyuyor. Amerika’da ve Türkiye’de yakın zamanda yayınlanan, uzun süre izlenen Two and a Half Men veThe Big Bang Theory dizilerinde dahi kadın hep kurtarılması gereken, zor durumda erkeğe sığınan, cinsel obje olarak ön planda tutulan kadın prototipleri üzerinden ilerlemiştir.
“Geleneksel erkekliğin daha güçlü bir şekilde onaylanması, flört ve cinsel şiddeti daha destekleyici tutumlara dönüşmesine ve cinsel saldırganlığın daha fazla ortaya çıkmasına neden olmaktadır.”
Her ne kadar medya, tüketicinin istediğini sunuyoruz yanılgısı ile içeriklerini oluştursa da buna biz “Anlamlılık yanılgısı” adını veriyoruz. Medya, içerik üretiminde basmakalıplara meydan okuma gücüne ve sorumluluğuna sahiptir ve birlikte şimdiki ve gelecek nesiller için bir örnek oluşturmamız gerekir.
Medyanın artık içeriklerini cinsiyet eşitliğine uygun kontrol ederek yayınlaması lazım, bu alanda uzman öğretim görevlilerinden destek alınması gerekmektedir. Kadın uzmanların yer aldığı daha çok içerik, program yayınlaması lazım, bu sayede kadına atfedilen rollerdeki çeşitlilik ön plana çıkaracaktır.
Ayrıca, erkeklerin kadınları nesneleştirmesi, cinsel şiddetin daha fazla kabul görmesine neden olmaktadır. Kısaca; cinsiyetçilik ve klişe dolu çocuk şovları, cinsiyetçi tavırlar geliştirmek için bir risk faktörüdür.
“Cinsiyetlendirilmiş Prototip Karakterler Geleceğin Yetişkinlerini de Negatif Etkiliyor…”
Çocuk programlarında cinsiyetle ilgili yakın tarihli bir Common Sense Media raporu, “Bebekleri ve küçük çocukları hedefleyen televizyon ve videoların bile cinsiyet klişeleriyle dolu olduğunu” belirtti. Erkek karakterler güçlü, duygusal olarak kısıtlanmış, risk alan liderler olarak tasvir edilirken, kadınlar hoş, erdemli, ağırbaşlı ve öncelikle fiziksel görünümleriyle ilgilenir (Ağlayarak gösterilmeleri çok daha muhtemeldir) diye belirtiyor.
Okul öncesi döneminde en çok izlenen çizgi filmlerden bir tanesi olan Paw Patrol’e bakın, onca kahraman köpek arasında sadece bir tanesi kızdır. Bunu izleyen her erkek çocuk, kendisini kızlardan daha başarılı ve güçlü hissedecektir.
Disney dünyasında da durum farklı değil, herkes sürekli mutlu ama pastaları yapan, son andaki doğum günlerini kurtaran, temizliği, organizasyonu yapan her zaman Daisy ve Minnie’dir. Cinsiyet eşit, şiddetsiz bir gelecek yaratmak istiyorsak, erkek çocuklarına, erken yaştan özellikle ekranda ve ekran dışında cinsiyet eşitliği ve saygılı bazlı ilişkileri modelleme zorunluluğumuz olduğunu unutmamalıyız.
Son yıllarda nispeten değiştirilmeye çalışılsa da Moana, Cesur, Mulan dışında çok fazla başarılara imza atan kadın karakter göremiyoruz. Çocuk kitapları bu anlamda çok daha önde, pek çok yayında artık kız çocuklarının liderlik yaptığı, başarıları ile anıldığı, cesaretle ilerlediği içerikler görmeye başladık.
Odea Bank’ın bu anlamda attığı çok önemli adımlar var, çocuk hikâyelerini kadının gücü üzerinden yeniden kurgulayarak anlattılar. “Eşit masallar” projesi güçlü bir algı değişimi adımıdır.
“Eril Alanda Dişil Mücadele için Rol Model Eksikliği Giderilmelidir.”
Kız çocukları ile yaptığımız araştırmalar bize, iş hayatına girişlerinden, meslek seçimlerine hatta başarılı oldukları derslere kadar erkek çocuklarından kendilerini farklı gördüklerini ortaya koymaktadır. Kız çocukları meslek seçimlerinde bile çekingenler, erkek egemen bir dünyaya gireceklerini düşündüklerinden ve önlerinde iyi rol modeller yeterince olmadığından seçimlerini kısıtlamaktadır.
Sadece ülkemizde değil, Amerika’da da yapılan pek çok araştırma gösteriyor ki, kız çocukları izledikleri çizgi filmlerde, dizilerde, programlarda kendilerine yeterince güçlü kadın rol modeller bulamadıkları ile STEM eğitimlerinde de başarı gösterecek cesareti kendilerinde bulamıyor. Microsoft’un bu alanda yaptığı nefis bir film var, kız çocuklarına bilim alanında başarılı buldukları isimleri soruyorlar, hepsi sadece erkek bilim insanlarından bahsediyor. Sonra kadınların bilim dünyasındaki başarıları sayıldığında “Ne derslerden ne de başka mecralarda bu kadınların adının yeterince anılmadığını, bu nedenle bilmediklerini ama bunu duyduktan sonra hissettikleri gücü” anlatıyorlar.
Bugün meslek liselerinden, mühendislik bölümlerine kadar baktığımızda televizyon parodilerine espri konusu olan “Kız öğrenci eksikliğinin” herkes farkındadır. Bu komik bir unsur olarak işlense de aslında hem dünya hem de ülkemiz için içler acısı bir durumun göstergesidir.
Firmalar kadar, medyanın da bu alanda yeni bir bakış açısına geçmesi ve değişen cinsiyet bakışın desteklemesi gerekmektedir.